Flörtün karanlık yüzü: görünmez şiddet Flört şiddeti ilişki sırasında fark edilemiyor, şiddet normalleştiriliyor
Seçil Karaoğlu
Ergenlerin flört şiddeti hakkında görüş ve deneyimlerini inceleyen araştırmada gençler ilişki içerisindeki şiddeti normalleştirdiği ortaya çıktı. Kocaeli Üniversitesi’nden Yüksek Lisans öğrencisi Gülşin Ay ve Prof. Dr. Esin Karacan tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre toplumsal cinsiyet rolleri ilişkileri etkiliyor. Ergenlerin ilişki içerisinde şiddeti çoğunlukla fark etmediği, edenlerin ise sevgi, emek, kıskançlığa hak verme, şiddeti normalleştirme gibi nedenlerle ilişkilerini sürdürdükleri belirlendi. Önemli bir toplumsal sorun ve hak ihlali olan şiddetin, maruz kalan bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve birçok yönden zarar görmesine neden olduğu, flört şiddetine sadece kadınların değil, erkeklerin de maruz kaldığı belirtildi.
Kıskançlık şiddeti doğuruyor
Katılımcıların en çok “ilişki sürecinde şiddete maruz kaldıklarını fark etmedikleri” için ilişkiyi devam ettirdiklerini belirten Gülşin Ay ve Prof Dr. Esin Karacan, “Denetleyici ve kontrol edici davranışlara maruz kaldıklarını ilişki sürecinde çoğunlukla fark etmiyorlar ve ilişkilerini bitirdikten sonra yaşadıklarının şiddet olduğunu anlıyorlar. Ayrıca araştırmanın bulguları sevgi, kaybetme korkusu, emek, kıskançlığa hak verme, şiddeti normalleştirme, düzelir düşüncesi, tehdit ile şiddeti tolere ederek veya görmezden gelerek ilişkiyi devam ettirdiklerini ortaya koyuyor.” dedi.
Kadın da erkek de flört şiddetine maruz kalıyor
Araştırmaya katılanların görüşmelerde aktardıkları hem kadınların hem de erkeklerin flört şiddetine maruz kaldığını ortaya koyuyor. Ancak katılımcıların büyük çoğunluğu yaşadıklarının şiddet olduğunu fark etmiyor ve çeşitli gerekçelerle normalleştiriyor. Örneğin erkek katılımcılardan biri yaşadığı şiddeti kıskançlık ile ilişkilendirerek şunları söylüyor:
“Hoşlanmadığı bir kız arkadaşım vardı, bana mesaj atmıştı. Sevgilim de telefonumu karıştırırken bunu gördü, bana tokat attı. Haklı ama ben olsam benim de hoşuma gitmezdi. Ben alttan almaya çalıştım. Öfkelendiği zamanlarda çimdiklerdi beni, uyarma gibi, küfrederdi. Kısıtlama, hesap sorma sürekli oluyordu zaten. ‘Arkadaşlarınla birlikteyken bana fotoğraf atacaksın, aradığımda açacaksın, kimler olacak yanınızda, ya yanınıza bir kız gelirse ne yapacaksın?’ gibi şeyler söylüyordu sürekli. Kıskançlığındandır diye düşünüyorum”
Kadın katılımcılardan biri ise flört esnasında yaşadığı şiddeti fark etmediğini; “İlişki içerisindeyken şiddete maruz kaldığımı düşünmemiştim. Her ilişkide olan şeyler diye düşünmüştüm. Ama düşününce kısıtlamalar mesela pek de her ilişkide olan şeyler değil çünkü birey özgürdür ve bu tür şeylere maruz kalmamalı” diye anlatıyor.
İki yönlü şiddet
Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Ergenlerin Flört Şiddetine Yönelik Görüş ve Deneyimleri: Nitel Bir Çalışma” adlı araştırmaya göre toplum tarafından belirlenen cinsiyet rollerini benimseyen bireyler flört şiddetini de kabulleniyor. Ayrıca bu bireylerin şiddet gösterme eğilimde oldukları belirtiliyor. Üstelik romantik ilişki içerisinde yaşanan şiddet, iki yönlü olup şiddet failinin aynı zamanda şiddet mağduru da olabildiği ifade ediliyor.
Yaşları 15-18 arasında değişen 12 şiddet mağduruyla yaklaşık 40 dakika süren görüşmeler gerçekleştirilerek yapılan çalışmada katılımcılar genel olarak toplum tarafından erkeğe; “evi geçindirmek, para kazanmak, güçlü olmak ve korumak, duygusal olmamak, yuva kurma, yaşlandıklarında ailelerine bakma, ilişki içerinde çok duygusal olamama”, kadına ise “eşine ve ailesine psikolojik destek sağlamak, anlayışlı olmak, iyi bir anne ve eş olmak, çocuğa bakmak, alttan almak” gibi roller biçildiğini ifade etti. Katılımcılardan biri bu durumu: “Kadının erkeği psikolojik olarak rahatlatması, mutlu etmesi gerekiyor. Kadının sorunlara karşı sürekli kendini siper etmesi gerekiyor. Erkeğin evin gelirine yardımcı olması gerekiyor. Bu kesinlikle erkeğin sorumluluğu. Çünkü bir ailenin temel taşını oluşturan erkektir. Kadının evde bir düzen kurması gerekiyor, yani gelecek planını hazırlayabilir” diye anlatıyor.
Bu durumun erkeklerin özellikle romantik ilişkilerde partneri üzerinde baskı kurmasına, otoritesini kabul ettirmesine ve bunları hak olarak görmesine yol açtığı belirtildi.
Ayrıca çalışmada katılımcılar, her iki taraf dışarıda çalışıyor olsa da erkeğin daha çok çalıştığına dair görüş bildirdi. Yüksek Lisans öğrencisi Ay ve Prof. Dr. Karacan bu durumun kadının çalışma hayatına katılımının önünde engel oluşturabildiğini vurguladı.
“Erkek kadına bakmak zorunda”
Katılımcılardan biri kadının “narin ve kibar” olması, erkeğin ise kadına “sahip çıkması, koruması” gerektiğine dair düşüncesini şu sözlerle ifade etti: “Erkek güçlü olmak zorunda, kadın ise narin ve kibar olmak zorunda. Güçten kastım geçindirme ve aileyi koruma. Kimse ‘Ne yapıyorsun lan koç’ diyen bir kadınla sevgili olmak istemez. Kadınlar biraz daha rahatına düşkün. Kadının karnını doyuramıyorsan hiç evlenme. Erkek kadına bakmak zorunda”. Bir diğer katılımcı ise erkeğin güç bakımından kadından daha üstün olduğunu söyleyerek kadını koruyacağına dair güven vermesi gerektiğini, çünkü dışarıda sapık insanlar olduğunu belirtti.
Ağlayan erkek güçsüz
Çalışmada erkeklerin yaşadıkları mağduriyete yönelik herhangi bir bildirimde bulunmayı ya da destek almayı “zayıflık” olarak algılayabildikleri ifade edildi. Erkek katılımcılar toplumun ağlayan erkeği güçsüz saydığını, ancak bu düşüncenin kırılması gerektiğini belirtti. Kadın katılımcılar ise “kızsın adın çıkar, bu yaşta ne sevgilisi” tepkileriyle karşılaşmaktan korktukları için ilişkilerini paylaşamadıklarını ifade etti. Yani ataerkil toplum ve toplumsal cinsiyet rollerinin, iki yönlü olarak kadının da erkeğin de dezavantajlı konuma düşmesine neden olduğu vurgulandı.
Cinsel baskıya maruz kalıyorlar
Sosyal Politika ve Sosyal Hizmet Çalışmaları Dergisi’nde yayınlanan çalışmada gerçekleştirilen görüşmelerde erkek katılımcılar ilişkilerinde kendilerinden cinsel anlamda bir beklenti olduğunu, beklentinin karşılanmaması halinde erkeklerin cinsel baskıya ve şiddete maruz kaldıklarını, kadınlar ise cinsel birliktelik, temas, cinsel içerikli konuşma ve uygunsuz fotoğraflar atmaya zorlandıklarını belirtti.
Aile destek olmalı
Çalışmada flört şiddetine maruz kalan ergenlerin; sosyal hayata katılmada güçlük çektikleri, iletişim kurmada isteksiz oldukları, akademik başarıda düşüş yaşadıkları, yeme ve uyku düzenlerinde bozulmalar yaşadıkları kaydedildi. Yüksek Lisans öğrencisi Gülşin Ay ve Prof. Dr. Esin Karacan şunları kaydetti: “Yaşanan şiddeti aileyle paylaşabilmenin ve aileden destek almanın, bunun sonucunda aile tarafından uygun yönlendirmelerde bulunulmasının ergenlerin şiddetin etkileriyle baş edebilmesi açısından önemli olduğu gözlenmiştir.”
Ayrıca okul ders müfredatı içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik içeriklerin yer alması ve eğitmenler ile ebeveynlerin de bu konu ve flört şiddeti hakkında bilinçlendirilmesi gerektiği önerildi.